26 Temmuz 2011 Salı


Gözleri yarı açık, zemine devrilen bardaktan damlayan iri damlalara bakıyordu.
Her biri gülle düşmüşcesine yankılanıyordu beyninde.
Müdahale etmek istedi. Ama mıhlanmış gibiydi sanki.
Uzun filizi renkteki kanepede boylu boyunca yatıyordu.
Tek kolu aşağıya sarkmış, siyah saçları terden ensesine yapışmıştı.
Ve çok emin olmamakla beraber ağzının kenarından salyası da akıyordu sanki.
"Pişman olabilir miyim, hala öyle bir şansım var mı? "
Gerçi niye pişman olacaktı ki?
 Her sabah yeniden başlamak niyetiyle kalkıyordu yataktan.
Tertemiz bitirmek günü. 
Siktir et diyordu içindeki ses, akşama doğru...
Ne değişecek benim temizliğimle?
Kime göre temiz hem. 

Yani değişebilseydi yuhlanmayacak mıydı? 
Yani temiz kalsaydı, terk edilmeyecek miydi? 
Belki evet...
Belki hayır.
Şu andan itibaren zaten bunu hiç bilemeyecekti. 
Ölüyordu...

Pişman mıydı?
Belki evet.
Belki hayır.
Melodrama gerek yok. 
Yuhladıklarına pişman olacaklar yarın.
Hem tünelin ucunda bi' ışık olması gerekmiyor muydu?
Niye her şey giderek kararıyordu?
Telefon çalıyordu sanki...

-Annee, anneee tut elimi!
Ama sesi çıkmadı. Hiç çıkmadı.

1 yorum:

  1. onun gözünden baktığında şu tuhaf dünyaya, nasıl da anlam kazanıyor her şey...

    YanıtlaSil