26 Temmuz 2011 Salı


Gözleri yarı açık, zemine devrilen bardaktan damlayan iri damlalara bakıyordu.
Her biri gülle düşmüşcesine yankılanıyordu beyninde.
Müdahale etmek istedi. Ama mıhlanmış gibiydi sanki.
Uzun filizi renkteki kanepede boylu boyunca yatıyordu.
Tek kolu aşağıya sarkmış, siyah saçları terden ensesine yapışmıştı.
Ve çok emin olmamakla beraber ağzının kenarından salyası da akıyordu sanki.
"Pişman olabilir miyim, hala öyle bir şansım var mı? "
Gerçi niye pişman olacaktı ki?
 Her sabah yeniden başlamak niyetiyle kalkıyordu yataktan.
Tertemiz bitirmek günü. 
Siktir et diyordu içindeki ses, akşama doğru...
Ne değişecek benim temizliğimle?
Kime göre temiz hem. 

Yani değişebilseydi yuhlanmayacak mıydı? 
Yani temiz kalsaydı, terk edilmeyecek miydi? 
Belki evet...
Belki hayır.
Şu andan itibaren zaten bunu hiç bilemeyecekti. 
Ölüyordu...

Pişman mıydı?
Belki evet.
Belki hayır.
Melodrama gerek yok. 
Yuhladıklarına pişman olacaklar yarın.
Hem tünelin ucunda bi' ışık olması gerekmiyor muydu?
Niye her şey giderek kararıyordu?
Telefon çalıyordu sanki...

-Annee, anneee tut elimi!
Ama sesi çıkmadı. Hiç çıkmadı.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Madalyonun öbür yüzü

Kızından gelen SMS'le öylece kalakalmıştı. Nasıl cevap vereceği konusunda en ufak bir fikri yoktu. 
Hiç almamış gibi mi yapsaydı acaba, bir süre daha zaman kazanırdı böylece. Vereceği tepki konusunda biraz daha zaman şu an hiç reddedemeyeceği bir şeydi.
Yeni manikürlü tırnaklarını inceledi. Meşhur kuaför salonunun alengirli aynasında, doğal görünümlü-yapılı saçlarını eliyle yokladı. Çok hazırlıksız yakalanmıştı bu habere... Daha kendi yaraları yeni yeni kabuk bağlamışken... Hep çıtır görünümlü bir kadın olmuştu, hep beğenilen, şarap gibisin denilen türden. Evlilikleri hep örnek gösterilmişti. Üstelik bu camiada, bunca yıl bir yastıkta. Nazar çekmeyecek gibi değildi. Çok daha gündemde olduğu, yakışıklı sayılacağı zamanlarda bile hep sadık olmuştu kocası.
Çıkan birkaç zorlama dedikoduya da o kulak asmamıştı. Ama sonuç? 27 yıl sonra, önceleri eleştirdiği, sonradan görmezden geldiği yağlanmış göbeği, cilası dökülmüş ünüyle onu beğenecek yarı yaşında birini bulmuştu. 
En zoru da, dosta düşmana karşı güçlü görünmek 'acımadı ki, acımadı ki' diye kalkıp, devam etmek olmuştu.
Hiç tanınmasalardı, medya yaşananları gözüne sokmasaydı acaba affedebilir miydi, misafirler görmeden halının altına süpürebilir miydi?
Bazen bunu düşünüyordu, sonra hemen vazgeçiyordu, çünkü zaten kendisinden affedilmeyi bekleyen bir koca olmamıştı karşısında. O da ayrı bir yara olmuştu aslında... Pişman olsaydı, ağlasaydı, yalvarsaydı, o da son derece vakur bir şekilde, affetmeyi bilen büyük yürek olarak anılsaydı...
Oysa yıllar önce kaybettikleri o heyecan, yeni çiftin gözlerinde gazete manşetlerindeydi. 
Yapacak bir şey, zorlayacak bir kapı kalmamıştı. Şimdi cep telefonunun ekranındaki mesaj, ona çok yakında geçirdiği bu süreci tersten gösteriyordu sanki.

15 yıllık kuaförü arkasında durmuş, öyle aynada bakıyordu kendisine. Kötü bişey mi oldu? Uzun zamandır böyle dalgın, hatta donmuş görmemiştim seni?
"Kötü mü? Yoooo kötü değil, hiç değil." 
"Tam tersine harika bir haber, kızım evleniyor."
Aklından eşinin bu habere ne tepki vereceği geçti. Kendini aklayan bu durumu kızının üzerinde ne kadar beğeneceği, ya da beğenmese bile ne yüzle tepki vereceği? 
Adamın yaşı da sorun değildi belki de, karısının rahatsızlığı... Basın çok yüklenecek, hatta yine kendi olaylarını gündeme getirecekti büyük olasılıkla.
Prada çantasına özenle yerleştirdi cep telefonunu. Saçına fön çekilirken asist eden çırağa hayli yüklü bir bahşiş verdi. Uzun, genç kız saçlarını omuzlarının arkasına itti. Önünde yine güçlü ve güzel(!) görünmesi gereken zorlu bir süreç bekliyordu anlaşılan...